12 Ağustos 2014 Salı

Kocaman kocaman yapılar ile kendimi karşılatırdığıım da hep bir sayı vardı elimde. Oran/orantı tanımlı. Limit sonsuz değildi.  Elimdeki sayı büyük ve ya küçük, benim varlığımın ölçüsüydü. Bir nevi kendini, bir sayı büyüklüğü olarak görmekten oluşan bir haller içindeydim.
Kendini sınav notu, boy uzunluğu, maaş sıfırları, ideal kadın kıvrımları gibi ölçülebilir büyüklüklerde tanımladığındaki aldığın haz çok sahte. Tam olarak yalan dünya değil mi?
Sonra bir gün uçsuz bucaksız bir buğday tarlasında gökyüzü ile buluştum. Masmavi ve sapsarı... Baktım her uzantı sonsuz. Kendimi oranladığımda çıkan sonuç sonsuzdan farksızdı. Baştan korkunçtu. Alışmıştım değer biçmeye, ölçüleri kullanmaya.
Oysa ki küçücük olmak, hatta büyüklüğünün olmaması, sayısal olamamak hayatın en büyük değeriymiş. Kocaman bir buğday tarlasında, küçücük olmak, sonsuzun evrende bir nokta olduğunu bilmek , tüm büyüklüğünü alıp sana bambaşka bir güç veriyormuş.
Güç, güven, özgürlük büyüklük ile ilgisi olmayan hislermiş. Büyüklük, ölçü neymiş ki hatta:)

 Kocaman bir buğday tarlasının sarısına ve ucsuz bucaksız gökyüzünün mavisine  o kadar müsekkrim ki ölçülebilir değerlerden kurtardı beni. O değerleri yalan , asil değersizliğin göstergesi, yalanın önde gideni olduğunu anlattı bana.

5 Ağustos 2014 Salı

 Doğa ile ilgilenen ve doğayı yere göğe sığdıramayan insanlara şaşırır ve de bu sözlerini çok kaale almazdım. Belki doğa ile içiçe büyümediğimden, nüfus kağıdımda yazan köyümün sadece ismini biliyor olmamdan veya tamamen benim ilgisizliğimden kaynaklı olabilir.

 Yıllar yıllar sonra ben artık kocaman 28 (hatta 29) yaşına geldiğim şu günlerde doğa, hayatımın merkezi haline geldi. Her tatil, boşluk, kaçamakta hemen bir doğasal aktivitede bulunmaya çalışıyorum. Belgrad ormanında yürüyüşler, Maçka Park'ında kızlarla gece piknikleri, gönüllü çiftlik hayatı, öğrencilerle Bolu-Aladağlar'da kamp doğasal aktivitelerimde birkaçı:)

 İş fotoğraf çekilmeye, çekmeye geldiğinde de kendimi en özgür hissettiğim yer yine : DOĞA. Buğdayın, güneşin, ayçiçeğinin ton ton sarısı, yaprağın yeşili, gökyüzünün mavisi hep size hizmet ediyor. Yoldan geçerken, diğer ayçiçek tarlarına göre daha genç, daha seyrek ve dimdik duran şu sarı kafaların arasında kayboldum resmen. Elime aldım kafalarını sevdim, öptüm, sarıldım. Nasıl birşeysin, nasıl bir mucizesin diye baktım durdum:)

Gömlek : Mudo, Şort:??, Gözlük: Ray-Ban

Son zamanlarda belki instangramdan görmüş olabilirsin, Harika manzaralarda #gunesgozlugutakma hastagi ile fotoğraflar paylaşıyorum. Bir gün Marmaris Selimiye'de otururken, güneş gözlüğümün manzarayı beltaraf ettiğini farketmemle başlayan paylaşımlarıma belki sende ortak olmak istersin:)

Sevgiler...
Sezgi

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Her sokağın cennet, çiçek, renk, huzur olduğu yerde yaşamak ne büyük nimet veya böyle bir hayat seçmek. Her sokağı ayrı dizayn edilmiş, düşünülmüş, uğraşılmış gibi. Fotoğraflar, Bozcaada sokaklarını keşfederken...  Dayanamadık evin zarifliğine, güzelliğine. Kapısında bulduk kendimizi. Tertemiz ama tozsuzluğundan değil, pırıl pırıl ama cilasından değil. Gördüğü değerden, verilen sevgiden belli ki.


İşlesek ya bir kadının işlediği yemeni gibi, özenle, titizlikle neşe ile ülkenin dünyanın her yerini..Bırakmasak kaderin tutsaklığına. Bu sene yaz tatilinde,15 gün Ege koylarındaydım. Değerlerimizin değersizleştiğini, değersizlerin değer kazandığını görünce, hissedince inan ki çok üzüldüm. Bazen öyle harap olmuş kalelere, bazen de otların esiri olmuş tarihlere bakakaldım. Tüm sevgim ve neşem ile onları çıkarmak istedim tutsaklıklarından.

Evet, nadirdir ama yaşam enerjimin düstüğü günlerden bir gün,
Aydınlık,mutlu, huzurlu bir gün değil, her gün bizimle olsun.

elbise:Bodrum-ayakkabı:Koton-küpe/bilezik:HM