27 Aralık 2013 Cuma


Merhaba:) Çok çok uuuzzzzuuun aradan sonra :)
Neler neler yaşadım, köprülerin altından ne sular geçti. Keşke uzun uzun anlatsam, yazsam dimi :)
Anlatılacak, paylaşılacak o kadar çok şey birikti ki. Umarım hepsini paylaşırım bir gün.
Neyse konumuza dönelim.
 Yılbaşı geldi çattı. Neden geldi çattı derseniz. Takvimim o kadar yoğundu ki. Doğum günüm, okul projeleri, ev tadilatı, sonbaharın yorgunluğu ...vs  Ancak ağacımız kuruldu baş köşede yerini aldı. Bu sene geçen senelere oranla yılbaşı ağacımız biraz farklııı :)
Buyrun hikayesi ile baş başa bırakıyorum sizi.



Evin tadilatı sırasında ustamızın bizlere çöp niyetinde bıraktığı merdiven oldukça kötü durumdaydı. Bu şekilde kullanmak imkansızdı. Niye giderken atmadı diye düşünürken, bir anda aklıma üçgen görüntüsüyle yılbaşı ağacı geldi:))) Hemen yapı malzemeleri satan bir dükkana gidip aşağıdaki malzemeleri aldım.

     fırça 
    tiner 
    en küçük boyutta yağlı boya (mini boy boyaların üretimi kalkmış, ben çok zor buldum.)


Birkaç telefon danışmanlığından sonra boyanın içine göz kararı tiner koyarak işe başladım. Fakat yoğun boyaya, biraz fazla tiner koyunca,boya çok sulu oldu. Neyse ki tinerin uçucu özelliği sayesinde birkaç saatte boya eski,yoğun kıvamına geldi.
 Başladım boyamaya. Boya boya boya :) Sanırım 3 kat geçtim. Boya kurut boya kurut... 3 gün falan bu şekilde devam etti. Tabii ki bu işlemi kapalı balkonda camlarını sürekli açık tutarak gerçekleştirdim. Balkonda olmama rağmen evin içine giren tiner kokusunu gidermek için sürekli evi havalandırdım.


İşte işin en eğlenceli kısmı :) Mis gibi kuruyan merdivenimizi süsleme kısmı :)



Süslelerimi takabileceğim bir yer olmadığı için çiçek tellerinden ara ara askılar yaptım. Böylelikle ışıklarımın üzerine yüklenmemiş oldum.
18 büyük boy top,12 minik süs, 10 metre ışık ve 4 metre uzun süs kullanmama rağmen sanırım hala süse ihtiyacımız var. Gelen tepkiler bu yönde  malesef...Oysa ki bana göre gayet yeterli:) Zevkler ve renkler :)

 İşte atılmaya giden, yolda tahili değişen bir merdivenin hayat hikayesini okudunuz. Umarım 2014 'te hepimiz bu merdiven gibi şanslı, bol torpilli, ışıltılı, rengarenk, hayranlıkla bakılan günler geçiririz. Hep mutlu olur, mutlu ederiz. Sağlık huzur aşk hep bizimle olur :)

9 Eylül 2013 Pazartesi


 Blogumda yeni bir Mutfak sekmesi oluşturmaya karar verdiğimde yepyeni tarifler denemeye başlamıştım bile.  Pratik, lezzetli, sunumu etkileyici önerilerim umarım işinize yarayacaktır. Mutfakla aramı düzeltmemin detaylarını sizlerle paylaşmadan önce bu pratik inanılmaz lezzetli bir Refika Birgül tarifi ile merhaba demek istedim:)

Bu tarifi ilk defa benim için çok özel bir gecede fırında denemiştim. Misafirlerim ve ben bayılmıştık. Devam eden günlerde sürekli hadi bi muz yapsak mı acaba diyerek bu lezeetten ayrılamadık. Tabii ki bu tarifin en güzel yani yavaş yavaş hafif sönmüş bir mangalda yapmaktı. Bir piknik organizasyonu içinda tatlı seçeneği olarak idealdi.Orginal tarifinde damla çikolatala, ceviz gibi seçenekleriniz olsa da bir piknik için çikolata inanılmaz yeterli oluyor.

Gerekli olan  malzemeler: Muz ve Çikolata

Muzların üzerine derince yarıklar açıyoruz. Çikolata parçalarını muzun içine yerleştirdikten sonra fırında/mangalda  10 dakika kadar ısıtıyoruz. Çikolataların hafif erimesi, muzlarımızın yemeğe hazır olduğunun göstergesidir.

Afiyet Olsun:)

Bu pratik ve lezzetli tarif Refika Birgül'e aittir.

4 Eylül 2013 Çarşamba


  Bu haftanın #SezGez 'inde yine yolları arşınlayıp geldiğim Anadolu yakasında Çengelköy-Tarihi Çınaraltı'ndayız.İlk ismi birinci koy anlamına gelen Protos Diskos, bu güzel koy Osmanlı döneminde  gemiler için çengeller ve çapaların olmasından dolayı Çengelköy adını alır. Manastırı, camiisi, tarihi binaları,yalıları, börekçisi, salatası her yerinden tarih fışkırıyor, harika manzarası ile de herkesi kendine hayran bırakıyor.

Meydanında bulunan asırlık çınar ağaçının gölgesi 60'larda liman kahvehanesine, 90'ların başından itibaren ise  İstanbul halkı için çay bahçesine ev sahipliği yapıyor. İsmini bu ulu çınardan alan Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi, 90'larda çocuk olanların severek izlediği Süper Baba dizisinin de baş mekanlarından biri. Hatırlayanlar bilir Nihat'ın kahvesiydi burası. Dizinin sonunda da Fiko (Şevket Altuğ) yıllardır aradığı aşkı bulmuş ve Elif (Bennu Yıldırımlar) ile bu kahvede mutlu sona kavuşmuştur.

 2-3 sene önce bir arkadaş grubu ile Çengelköy gezisi sırada gitme fırsatı bulduğum Çınaraltı,  haftasonları severek geldiğim  mekanlardan biri. Yiyecek ve içecek menüsü zengin ve uygun olsa da burada hiç yemek yemedim. Sebebine gelince, dışarıdan yiyecek getirilebiliyor ve girişinde Çengelköy Börekçisi'nin olmasıdır. Pudra şekerli  Kürt(sade) Böreği yanında bir parça Sızma Zeytinyağlı Cevizli Peynirli'si aklımı başımdan almaya yetmektedir.


 Çalışanları güleryüzlü, yardımsever, yoğunluktan dolayı zaman zaman garson bulmakta zorlansak ta şu manzarada çay içerek, iyot sarhoşu olmak için herşeye değer :) Hemen hemen her  gittiğimde,çok kalabalık olmasına rağmen, en ön masadan yer buluyorum. Aman nazar değmesin :) Tahtaya vurun lütfen:)

İstanbul'a gezmeye gelen arkadaşlarımı muhakkak getirdiğim, sabah kahvaltıları ile de meşhur olan mekan, gün batımı için de doğru tercih. Her geldiğimde güneşin batışını seyredip, bol oksijen, bol iyot, bol manzara, bol keyif ve bol sohbet ile ayrılıyorum.

Tarihi  Çınaraltı Çay Bahçesi,  benim hiç bol bonuslu bir mekan :) Sizde deneyin,eminim memnun kalacaksınız:)

3 Eylül 2013 Salı


Nişanlar,düğünler hayata açılan yepyeni pencerenin de kutlaması değil midir? Arkadaşınla birlikte sende yeni hayata alışmaya çalışırsın. Aslında biraz da hüzünlüdür bu durum. Geçmişe hep duyulan özlemden dolayı herhalde. Sanki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak gibi gelir. Olsa da aynı tadı olmaz kısır döngüsü içindeyken, yepyeni pencereler açılmıştır hayatında... Hayat bu işte biri açlır biri kapanan pencerelerle doludur..



Elbise: Koton; ayakkabı: Mango; çanta: Mudo; gözlük : Osse

2 Eylül 2013 Pazartesi



Hakkı yenmez şu Küçük Siyah Elbiseler' in. İster düğün, ister toplantı, ister iş, ister davet her şekle girebilen bukelemun parçalardan biri:)

Bu güne kadar aklıma, bedenime uygun bir elbise bulamamıştım. Kendim birşeyler dikmiştim.Ama istediğim perfonmansı alamamıştım. Neyse ki bir alışveriş esnasında Koton'da karşıma çıktı. baktım,giydim,aldım,çıktım:)
Hem alışverişi basitti, hemde kombinlemesi.
Bir küpe, bir ayakkabı bu iş oldu demektir.


Bu seneki kutlamalarda saçımı sürekli Top Bun yaptırıp/yapıp gidiyorum. Benim gibi genellikle gündüz nedime olup, akşam da iki düğün çıkarıyorsanız, inanılmaz kullanışlı bir model.Rüzgara, koşturmaya, ağlamaya, kız alıp vermeye, gelin-damat nazı çekmeye dayanıklı :)  Tavsiye ederim.


Elbise KOTON, Ayakkabı Mango

30 Ağustos 2013 Cuma


Münir Nurettin Selçuk ne güzel demiş, Bir Tatlı Huzur almaya geldik Kalamış'tan diye... Tatlı Huzur Cafe'de ismini aldığı bu eserin dediği gibi bol huzurlu bir cafe. Küçük yemyeşil bahçesi, salıncağı, çiçekleri, sallanan sandelyesi ve harika dekorasyonu ile misafirlerini İstanbul'un kalabalığından bir nebzede olsa uzaklaştırıyor. Cafenin yönetimi, küçüklüğümde izlediğim Mahallenin Muhtarları dizisinin sevimli Şirin'i, oyuncu Esra Akkaya nın eşi Harun Bey'de. Harun Bey her müşterisi ile birebir ilgilenip, sizi evinizde çay kahve içiyormuş gibi konforlu hissettiriyor. Cafenin dekorasyonu ise Esra Akkaya ya ait. İngiliz tarzındaki döşemelerin çoğu eskitilmiş, ferforje mobilyalardan oluşuyor. Sanki masal diyarındaymış gibi hissediyorusunuz kendinizi.


Avrupa yakasından kalkıp bir kahve içmeye Tatlı Huzur'a gittiğim için bana deli diyebilirisiniz ama İstanbul'un gürültüsünden uzak, masalsı bir diyarın içinde harika sunumları ve Melek'in kurabiyesi için herşeye değer.
Bu cafeye dair daha çok yazı yazacağımı bildiğim için, yazıma burada son veriyorum. 2. Talı Huzur yazısında görüşmek üzere:)



28 Ağustos 2013 Çarşamba


Geçtiğimiz günlerde erkek arkadaşıma doğum günü için ne yapabilirim diye düşünürken, postitlerle aklıma geldi. Birkaç küçük not yazmak..vs sıradan geldi. Biraz düşündükten sonra yukarıdaki Postitlerden Kalp Mektup ortaya çıktı. Bu devasal kalbi bir mektup sayfası yerine koyacak, günün anlam ve önemini belirten bir yazı yazacaktım. En güzel kısmı ise akşam yemeği için beni almaya gelen, şanslı doğum günü çocuğu için süpriz olmasıydı.


Gerekli olan malzemeler: 
  • 2 adet kalp şeklinde 100lük postit, (yıldız, kare, yuvarlak..vb  formlarda olabilir.)
  • Yazı için renkli kalemler
  • Yuvarlak uçlu kurşun kalem ( renkli ince kenarlı sabun veya dikiş sabunları olabilir)
  • Hayalgücü :)

Resim konusunda oldukça vasat biri olarak bu işi şansa bırakmamak için önceden duvara devasal bir kalp çizdim. Açılmamış, yuvarlak uçlu kurşun kalem ile çok bastırmadan kalbi oluşturdum.Yazıyı hazırlarken aklıma geldi, belki dikiş sabunları da işinize yarayabilir.


Öncelikle şablon üzerine kalpleri yapıştırdım. Dış çerçeveyi oluştururken, yavaş yavaş içini de doldurmaya başladım. Her postite 1 veya 2 kelime yazacağım için, postitlerin belli bir sırada olmasına özen gösterdim ki ne yazdığım rahatça okunsun :) Her postit yapıştırdığımda inanılmaz heyecanlandım:)))) Hayal ettiğimden de güzel oluyordu.:)  Kalp tam olarak bitince geçip karşısına birkaç düzeltme yaptım. Farkındaysanız bitmiş halinde bile hala düzelmesi gereken yerler kalmış. Zaman biraz kısıtlıydı da :)

UNUTMAYIN Kİ önce kalp oluşturulacak, düzeltmeler yapılacak, (postit ekleyip çıkarmanız gereken yerler olacaktır) sonra postitlere yazmaya başlanacak.

Bu kadar büyük bir kalbe ne yazacağını bulmak sanırım en zor kısmı :/


Benim kullandığım postitlerin güzel tarafı kalplerin tam ortalarında yapışkanlarının olmasıydı. Postitin 2 kenarı hava kaldı. Böylelikle kalbim 3 boyut kazandı.:))) 


Balonların, insanı harekete geçiren bir enerjisinin olduğuna inanıyorum! Hayatımın her anında benim yanımda olsunlar lütfen!


Balonları da yerleştirdikten sonra DAAAA DAAAMMM işlem sona erdi:) Şimdi sıra süslenip doğum günü çocuğunu beklemede:)))

Sizlerde buna benzer mektuplar, süprizler hazırlarsanız bana yazın olur mu?


27 Ağustos 2013 Salı


Beyaz iş hep bana adaları, yazlık yerleri ve anneannnemin bluzlarını  hatırlatır. Elbiselerin yakasında, etek uçlarında; kimi zamanda sehpaların üzerlerini süsler.  Ne çok emek vardır dimi?

Trakyalı olmama rağmen, Ege'nin evlerini, el işlerini, sofralarına hayranım. Geçmiş yaşamımda Ege kıyılarında yaşayan biri olduğumu düşünüyorum :)

Gördüğüm gibi aşık olduğum bu beyaz işli vintage esintili bluz, hiç ummadığım anda tekrar buldu beni, bu sefer kaçırmadım. Cunda Adası'na gittiğim günde, ait olduğu yere benimle birlikte geldi. Tesadüf diye bir şey yok bence:)

Bileziklerime ve yüzüklerime aşığım evet :)


Bluz: koton, Şort: Defacto, Sarı sandalet: Bakırköy çarşısı,Gözlük: Ray-Ban/ Alaçatı

26 Ağustos 2013 Pazartesi


Her yaz olduğu gibi bir şapka, bir elbise, sıfır makyaj ve bolca hayal ile başbaşayım. Detoks merkezi bence bizim yazlık. Herşey sade ve abartısız. Teferruat yok. Olması gerektiği kadar herşey.
Her yaz da ayrı bir telaş ,ayrı bir heyecan vardır evde. Bu sene yeni kararlar ve araştırmalar içerisindeyim. Bol bol telefon konuşması, karar verme süreci, bütçe planlaması, biraz korku ve bolca umut ve kendine güven:)

Yakın zamanda farkettim ki yastığa başımı koyunca düşündüğüm 3 şey:
Love-Smile-Hope

Ne şanslıyım dimi?

23 Ağustos 2013 Cuma



Küçük Karamel Elbise'lerin hak edilen değeri göremediklerini düşünürüm hep. Aslında adına uzun uzun yazılar yazılan ve sürekli must have listelerinde bulunan küçük siyah elbise kadar durum kurtarıcıdır. Kırmızı, siyah, krem, fuşya, yeşil, caramele en yakışan renklerdir.
Beyaz tenli ve açık kumral saçlarıma kahve,altın,krem tonlarını hep çok yakıştırırım. Bu renkler içinde kendimi bulurum resmen:) 


Yılın ilk nişanına giderken gardıroptan Küçük Karamel Elbise'mi siyah stilettolar ile birleştirdim. Ayakkabı da elbise de bence gardırobumun "iyi ki var" ları :). Hafif bir makyaj ve bir clutch ile geceye hazırım. Büyüdükçe farkediyorum ki desenlerden vazgeçiyor, düz çizgiler tercih ediyorum. Böylelikle kendimi hem daha fresh hem de daha dinamik hissediyorum. Ne kadar dinamik hissettiğimi aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz:)

Bol kahkahalı günler bizimle olsun:)

(Elbise, Koton; Ayakkabı,İnci; Saat,Seiko;)

22 Ağustos 2013 Perşembe


Günaydın ,
Blogun yapılanma sürecinde daha aktif daha güncel olması adına neler yapabiliriz diye düşünürken, deneyimlediğim herşeyin bu blogda bulunması benim işimi oldukça kolaylaştıracağına karar verdik. Böylelikle #SezGez sekmesini ekledik. Neden #SezGez derseniz? Bolca geziyorum:) Aynı cafe/resturant/bar a tekrar tekrar gitmek beni rahatsız ettiği için sürekli yeni mekanlar araştırıyorum. Yeni yerler keşfetmek, yeni tatlar tatmak, yeni insanlarla tanışmak beni inanılmaz heyecanlandırıyor.

Bu sekmedeki ilk yazım Konak Cafe/ Galata

İnanılmaz güzel bir manzarası var. Sağdan Haliç' ten başlayıp, Eminönü,Topkapı Sarayı, Anadolu yakası, Kız Kulesi ve güzel köprü ile panoromik bir manzarası var. Genellikle turistlerin  olduğu, garsonlarının yardımsever olduğu mekana 2-3 kere gitmişliğim var. En ön masaları çoğunlukla dolu olmakla benim gibi şanslıysanız manzaraya karşı birşeyler içmenizi öneririm. Benim gibi devasal kupalarda çay içmeyi seviyorsanız işte aradığınız mekan:)

Neden birşeyler içmek derseniz durum şöyle ki:  Benim için çok önemli bir akşam yemeği için ön masalardan rezervasyon yaptırdım. Sağolsunlar turistik bir mekan olduğu halde masalarını kapatmamış, hemen yardımcı olmuşlardı. Mekana gittik. Masamız hazır. Menülerimiz geldi. Zengin bir menüsü var. Makarnalar, etler, dürümler...Fiyatlara gelince yemekler 20-40 arası değişiyordu. Yiyeceklerimizi seçip beklemeye koyulduk. Önümüzde Tarihi Yarımada, arkamızda Galata Kulesi herşey güzel giderken yemeklerimiz geldi. Öncelikle sunumları daha güzel olabilir derken, yemeklerin tatları da içinde aynı yorum yaptım. Arkadaşım da ben de malesef yemek konusunda hiç memnun kalmadık. Yemekler bize hiç lezzetli gelmedi. Fiyat ve lezzet malesef orantılı değildi.

Kahvesi ve yanında sunulan ceviz kurabiyesi ile de meşhur olan Konak Cafe benim için sadece birşeyler içip, manzara izleyebileceğim bir mekan.

Keyifli Gezmeler

21 Ağustos 2013 Çarşamba


Hatırlıyorum da oturma odalarının revaçta olduğu dönemlerde orta sephamız sadece misafir odamızda vardı. Üzerinde, dantel üstü değerli bir vazo ve yanına serpiştirilmiş birkaç kül tabağı vardı. Asla dokunulmayan/ayak uzatılmayan/unergonomik bir sephaydı. 
Yıllar yıllar geçince artık kendi evimizi dekore edip yaşamaya başlayınca anladım ki bir orta sepha herşeyiymiş evin. Evin merkezi, kimliği ,çok şey bilip te hiç ses çıkarmayanıymış.
Mesela bizim sephamız çok eski antika sayılabilecek, narin kıvrımları olan, ne kadar temizlesek te yaşanmışlıklarından kopmayan bir istanbul hanımefendesi gibi gelir bana.

Bizim hanımefendi çiçeklere bayılır, hele şu kavanozlara demet demet yerleştirilen çiçeklere bayılır. O zamanların okuanacak dergisi, kitabı, incelenecek broşürü hep ona emanettir. Asla unutmaz, hep hatırlatır.


Bizimkinin orta sepha sohbetleri meşhurdur, kimi zaman güler, kimi zaman ağlar ,kimi zaman sesizce dinler.Keyifli sohbetlerinde yanında ŞARAP olmazsa olmazı. Her bir mantar bir paylaşımın ürünü. Yaşanmışlıklarına bağlıdır demiştim dimi ? Öğrencinin minik dünyası, dostun camdan hediye faresi, bir gelinin dilek parası, kocaman ağacın kozalakları, ilk yaptığım söyleşi sabunperisinden mis kokulu pasta formlu sabunu...
Sizin orta sephanız nasıl?  Sizce neye benzer? Neler neler var üzerinde? 



12 Ağustos 2013 Pazartesi



Selam!

Sezgi ben , arkadaşlarım bana kısaca Sez der:) 2007 yılından beri blog okurum, yazarım. (tembelliklerim hariç). Kendimi bildim bileli çizer,diker, giyer, yapar, kullanırım. Öğretmenim. Mesleğime aşığım. Minik bir yüreğe dokunmak gibisi yok. Bir çoğunuz beni okur, bilir "Sezsel" veya "Sezgi" diye. Ama çok az kişi yüzümü, kaşımı, gözümü görmüştür. Bundan sonra blogda yüz kesip/biçme/kırpma aktivitelerini bir kenara bırakıp, gül cemalim ile sizlerin karşısında olmaya  karar verdim. Gezmeye bayılırım, yeni mekanlar/şehirler/tatlar keşfetmeye taparım. Dostlarım benim biriciklerimdir. Çok değer veririm, her an yanlarında olmaya çalışırım. Bu konuda oldukça da şanslı olduğumu düşünürüm. Gastronomi benim yeni bebeğim. Refika Birgül fanıyım. Gülmeyi, güldürmeyi severim.  Felsefenin acıdan doğduğuna inanırım. Bundan önceki hayatımında Ege kıyılarında  Helenistik dönemde yaşayan biri olduğumu düşünürüm. Alaçatı sokaklarını ezbere bilir, Foça'da gün batımında rakı-balık olmazsa olmazımdır. "Olduğu kadar, olmadığı kader.." yeni mottom.

Bol güneşli, neşeli, huzurlu sağlıklı günler bizimle olsun.

Keyifli okumalar



1 Ağustos 2013 Perşembe


Sürekli not alan, not aldığımda kendimi daha güvende hisseden, listeler yapan bazen o listeler içinde kaybolan da biriyim. Not tutmaya, çok kısa zaman önce başladım. Çantama minik bir defter atıverdim. Aklıma gelenleri, yapılması gerekenleri, okunması gidilmesi araştırılması gereken ne varsa yazar oldum.Çokta faydasını gördüm. Evinde belirli köşeleri için not durakları yapmak kesinlikle evin Must Have' i:)
kaynak

31 Temmuz 2013 Çarşamba


Gelecek sene yazlığımızın dış cephe boyasını yenileyeceğiz. Renk konusunda kararsız gibi olsak da Acaba Bodrum'u Kumbağ'a getirsek mi? demekten de kendimizi alamıyoruz:))

Boya ile birlikte annemin rengarek saksı ve çiçekleriyle yetinmediğimizi de fark edip, Acaba balkonu daha nasıl çiçek bahçesine çevirebiliriz? diye düşünüyoruz.

Yukarıdaki gibi hoşumuza giden fikirler çıkınca da pek seviniyoruz:)))

Yazlığımızın şu an ki hali budur, bakalım seneye nasıl bir evde yazı geçireceğiz?

kaynak

18 Temmuz 2013 Perşembe


Geçen sene taslaklarda hazırladığım ama yayınlamayı unuttuğum bir yazı ile karşınızdayım. Evet burada bulunan tüm kıyafetler yeni sezondu, tabii artık eski sezon oldu :) Belki kombinler size fikir verir diye yayınlıyorum.
Bu alışverişin sebebi katılmam gereken 4 tane evet yanlış duymadınız arka arkaya 3 gün  içinde tam 4 düğün içindi. Böyle yoğun bir tempoya ayak uydurmak için önceden hazırlık şart!


Elbise: Mudo, Mudodan alışveriş yapmayı çok seviyorum. Hem giyim hemde ev araç gereçlerini severek kullanıyorum. Zaman zaman çok güzel indirimlere giriyor. Takip edin derim. Bu elbisede severek kullandığım, farklı ayakkabı ve çantalar ile de uzun süre gardırobumda olucağına inandığım parçalardan biri.
Ayakkabı: Derimod ve Desa şuan hatırlayamadım. Dolgu topuk kısmı ile inanılmaz rahat. Giyebildiğim nadir yüksek ökçelerdir kendileri.
Çanta: Parfüm alışverişinde verilen hediye bir çantaydı. renginden dolayı yazın sıklıkla kullanıyorum.



Elbise : İpekyol'un güzel indirim döneminden  aslında pek indirimli alınmasa da duruşu ve kumaşı ile dolabımın "must have"lerinden...İşe giderken de giyebilecek bir elbise olması da aklımı çelen diğer kısmı.
Ayakkabı: Katılacağım düğünde biraz daha sade olmak istediğim için elbisedeki sadeliği ayakkabılar ile hareketlendirmek istedim. Desa' nın bu timsahları ile sesszice ve emin adımlar düğünde yerimi aldım.


Elbise: Harika bir tekne düğünü için inanılmaz rahat bir elbsiseydi.  Dizlerdeki boyu ile ani rüzgarlarda beni zor durumda bırakmadı, belinden bağladiğim kordonu ile cuk diye üzerime oturdu.
Ayakkabı: Tekne düğünü deyince lütfen ince topuklular ile katılmayalım. Bu kural üzerinden giderek nefis bir Desa benimle birlikte o gün, orada, o denizin üzerinde, o davetliller ile dans etti:)))

Elbise : Bu düğünüz için dolaplarımızın derinlerine dalıyoruzz... Hoopp bu eski sezon mango elbise ile karşılasıyoruz. Artık kendisi eski sezon olsa da ona bir şans daha vermek istedim. Düğün sonunda da anlaşıldı ki bir daha kendisi ile de görüşmeyi düşünmüyoruz.
Ayakkabı:  Kendisi elbise gibi dolabın derınlıklerınde çıkmıstır. Çok net hatırlayamasam da eski bir Deıchman olsa gerek. 

Tabii düğün alışverişinin yanında dayanamayıp bir kaç tane daha elbise aldığım doğrudur. Birinin etiketi hariç, diğerlerinin etiketi çöpte :)


Eh birde işin hiç ama hiç görmek istemediğimiz, görmemek için elimizden geldiğince ekstralara çok bakmamaya çalıştığımız kısmı var ki...O da şu yukarıda görünen kadar sevimli (!!)


18 Nisan 2013 Perşembe


Portakal suyu sıktığım bir gün, portakal kabuklarını nedense atmaya kıyamadım. Bir gün buzdolabında beklettim. Böylelikle sıkıldıktan sonra haşat olan kabuklar kendilerine gelmiş oldular. (Portakalı sıkarken, sıkacak yerine makine kullanırsanız, portakal kabuklarının kenarları daha düzgün oluyor.)
Sonra içlerine pudingleri koyup, krem şanti ile süsledim :)
Harika bir sunum oldu.

Afiyet olsun!