11 Ekim 2014 Cumartesi


Sıradan günlerin şahane birer unutulmayacak gün haline gelmesine bayılıyorum. Bu fotoğrafların çekildiği gün de annemle harika bir gün geçirmiştik. Bizim için rutin kahvaltı ile başlayan günümüz, annemin beni fotoğraflaması ile devam ederken, çalan telefon ile neşe dolmuştuk. Günün yönü değişmiş, çok mutlu olmuştuk.

Sonra annemin beni blog için çektiği fotoğraflara baktık.( Annem de artık gördüğünüz gibi harika fotoğraflar çekmeye başladı. Blog işlerine acayip adapte oldu.) Belki o telefondan önce baksaydık, şu fotoğraflarda milyon tane hata bulup, tüm fotografları çöp kutusuna yollayacaktık. Varsa da bir kusur bizim hiç gözümüzü yormadı. Hatalılara da gülüp geçtik.  Güzel bak, güzel olsun boşuna demiyorlar...


Güzel haber için çalan  telefonlarınız bol olsun :)

Sevgiler 
Sez
çanta :ipekyol, ayakkabı :desa, saat :seiko, şapka?, gömlek terkos, şort: çok eski bir kot

10 Eylül 2014 Çarşamba

Aydınlık ve gölge yanlarımızla bir bütün olabilir iken, gölge yanlarımızı ,diğer yarımızı, hep karanlıkta bırakırız. Önemsemez, değer vermeyiz. Atağa kalktığında da örseler, yerine oturtturuz. Oysa ki bir gün tüm gölge yanlarımı masamın üzerine koydum. Tek tek elime aldım. Benden birer parça olduğunu kabul ederek, sağını solunu çevirdim. Bakakaldım bazılarına. Bazıları gölge olarak hayatlarına devam ederken, bazıları ne cevherler varmış bende dedirtti.

Aydınlık yanlarımız ile parıl parıl parlarken, gölge yanlarımızda bizi destekleyen gizli birer güç olarak görüyorum. Aydınlık yüzümüz ile bu kadar değerli iken insanoğlu, gölge yanlarını keşfederek kim bilir ne kadar yücelecektir. Ne kadar kendini sevecek, ne kadar mozaikleşecektir.

Hayat bu, keşfedip, her gün yepyeni deneyimler kazanma yeri. Bırakın gölge yanlarınız, sizi ele geçirsin, bir bakmışsınız, böyle çok daha mutlu olmuşsunuz:)

Elbise: Mudo -Ayakkabı: Desa -Gözlük: Ray-Ban -Çanta:Twist -Bilezikler: Koton

12 Ağustos 2014 Salı

Kocaman kocaman yapılar ile kendimi karşılatırdığıım da hep bir sayı vardı elimde. Oran/orantı tanımlı. Limit sonsuz değildi.  Elimdeki sayı büyük ve ya küçük, benim varlığımın ölçüsüydü. Bir nevi kendini, bir sayı büyüklüğü olarak görmekten oluşan bir haller içindeydim.
Kendini sınav notu, boy uzunluğu, maaş sıfırları, ideal kadın kıvrımları gibi ölçülebilir büyüklüklerde tanımladığındaki aldığın haz çok sahte. Tam olarak yalan dünya değil mi?
Sonra bir gün uçsuz bucaksız bir buğday tarlasında gökyüzü ile buluştum. Masmavi ve sapsarı... Baktım her uzantı sonsuz. Kendimi oranladığımda çıkan sonuç sonsuzdan farksızdı. Baştan korkunçtu. Alışmıştım değer biçmeye, ölçüleri kullanmaya.
Oysa ki küçücük olmak, hatta büyüklüğünün olmaması, sayısal olamamak hayatın en büyük değeriymiş. Kocaman bir buğday tarlasında, küçücük olmak, sonsuzun evrende bir nokta olduğunu bilmek , tüm büyüklüğünü alıp sana bambaşka bir güç veriyormuş.
Güç, güven, özgürlük büyüklük ile ilgisi olmayan hislermiş. Büyüklük, ölçü neymiş ki hatta:)

 Kocaman bir buğday tarlasının sarısına ve ucsuz bucaksız gökyüzünün mavisine  o kadar müsekkrim ki ölçülebilir değerlerden kurtardı beni. O değerleri yalan , asil değersizliğin göstergesi, yalanın önde gideni olduğunu anlattı bana.

5 Ağustos 2014 Salı

 Doğa ile ilgilenen ve doğayı yere göğe sığdıramayan insanlara şaşırır ve de bu sözlerini çok kaale almazdım. Belki doğa ile içiçe büyümediğimden, nüfus kağıdımda yazan köyümün sadece ismini biliyor olmamdan veya tamamen benim ilgisizliğimden kaynaklı olabilir.

 Yıllar yıllar sonra ben artık kocaman 28 (hatta 29) yaşına geldiğim şu günlerde doğa, hayatımın merkezi haline geldi. Her tatil, boşluk, kaçamakta hemen bir doğasal aktivitede bulunmaya çalışıyorum. Belgrad ormanında yürüyüşler, Maçka Park'ında kızlarla gece piknikleri, gönüllü çiftlik hayatı, öğrencilerle Bolu-Aladağlar'da kamp doğasal aktivitelerimde birkaçı:)

 İş fotoğraf çekilmeye, çekmeye geldiğinde de kendimi en özgür hissettiğim yer yine : DOĞA. Buğdayın, güneşin, ayçiçeğinin ton ton sarısı, yaprağın yeşili, gökyüzünün mavisi hep size hizmet ediyor. Yoldan geçerken, diğer ayçiçek tarlarına göre daha genç, daha seyrek ve dimdik duran şu sarı kafaların arasında kayboldum resmen. Elime aldım kafalarını sevdim, öptüm, sarıldım. Nasıl birşeysin, nasıl bir mucizesin diye baktım durdum:)

Gömlek : Mudo, Şort:??, Gözlük: Ray-Ban

Son zamanlarda belki instangramdan görmüş olabilirsin, Harika manzaralarda #gunesgozlugutakma hastagi ile fotoğraflar paylaşıyorum. Bir gün Marmaris Selimiye'de otururken, güneş gözlüğümün manzarayı beltaraf ettiğini farketmemle başlayan paylaşımlarıma belki sende ortak olmak istersin:)

Sevgiler...
Sezgi

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Her sokağın cennet, çiçek, renk, huzur olduğu yerde yaşamak ne büyük nimet veya böyle bir hayat seçmek. Her sokağı ayrı dizayn edilmiş, düşünülmüş, uğraşılmış gibi. Fotoğraflar, Bozcaada sokaklarını keşfederken...  Dayanamadık evin zarifliğine, güzelliğine. Kapısında bulduk kendimizi. Tertemiz ama tozsuzluğundan değil, pırıl pırıl ama cilasından değil. Gördüğü değerden, verilen sevgiden belli ki.


İşlesek ya bir kadının işlediği yemeni gibi, özenle, titizlikle neşe ile ülkenin dünyanın her yerini..Bırakmasak kaderin tutsaklığına. Bu sene yaz tatilinde,15 gün Ege koylarındaydım. Değerlerimizin değersizleştiğini, değersizlerin değer kazandığını görünce, hissedince inan ki çok üzüldüm. Bazen öyle harap olmuş kalelere, bazen de otların esiri olmuş tarihlere bakakaldım. Tüm sevgim ve neşem ile onları çıkarmak istedim tutsaklıklarından.

Evet, nadirdir ama yaşam enerjimin düstüğü günlerden bir gün,
Aydınlık,mutlu, huzurlu bir gün değil, her gün bizimle olsun.

elbise:Bodrum-ayakkabı:Koton-küpe/bilezik:HM

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Yeni evlenecek arkadaşlarımdan 'Bozcaada'da fotoğraf çekilecek mekanlar neresi' diye çok soru alıyorum. Bu yazıyla toplu bir cevap vermiş olayım herkese.

Ada, başlı başına bir fotoğraf cenneti. Her sokak, her mekan harika bir fon. Özellikle akşam üzeri tüm sokak araları seni bekliyor. Hatta son gittiğimde gün batımında fotoğraf çekimi yapan çok şeker bir çift vardı. Rüzgar Gülleri, üzüm bağları, feribot veya kiralanacak küçük bir sandal ile güzel kareler yakalayabilirsin.
Yalnız bu konuda ciddi bir tavsiyem olacak. Ada ortamı; rahat, provence ve doğal bir çekim olacağı için aşırı makyaj ve saçla çekime hazırlanmaktansa, doğal uçuşan saçlar ve hafif bir makyaj daha ideal diye düşünüyorum. Gelinliğin en rahat hali nasılsa o şekilde kullanılmalı, destek olacağı yerde köstek olmamalı değil mi? :) Belki düz dantel uzun bir elbise de tercih edilebilir. Spor bir çift ayakkabını da kesinlikle gelin bavuluna atmalısın. Rüzgarı bol adanın bu doğal halinden daha çok faydalanmak için buketine uçuşan uzun fistolar, kurdeleler ekleyebilir. Mesela eline mor bir ipek şifon veya 19 Mayıs gösterilerinde kullandığımız türden çubuk ucuna kurdeleler fotoğraflarına oldukça renk katacaktır.

Damatlara gelince damatlığın o sert görünüşünden ziyade kravat-papyon çıkarılıp, güzel espadril bir ayakkabı ile devam edilebilir. Saçlar dağınık, hafif kirli sakal neden olmasın ;) Saatimiz bizimle olsun o gün. Hatta eğer damatlıktan ödün verebilecek damatlar, daha rahat ve sportif pantolon-gömlek takımı seçebilir. Tabii ki şıklıktan ödün vermemek kaydıyla :)

Yurt dışında çok yaygın olan, Türkiye'de ise yeni yeni başlayan bir çılgınlık: Trash The Dress.

Gelinlik ile yapamayacağın her şeyi yapıyorsun, denize giriyor, kumlarda, çimlerde yuvarlanıyor, at biniyorsun. Gelinliğin disiplininden kurtulup, kendin oluyorsun. Gelinliğim kirlenecek kaygısını bir kenara bırakıyorsun. Cesareti olan Ada gelinleri için inanılmaz ve harika bir fırsat değil mi? Bozcaada'nın Sulubahçe ve Ayazma plajları bu iş için biçilmiş kaftan. Kum ve temiz bir deniz:)

Son zamanlarda su altı fotoğrafçılığı da oldukça popüler hale geldi. Eskiden bu kadar rahat ulaşılamayan su altı çekimleri artık oldukça ulaşılabilir. Billur gibi bir deniz de gelinlik ve damatlıklarla su altında ne kareler çıkar, bir düşünün :)

29 Temmuz 2014 Salı

Bozcaada Rehberleri 1 ve 2 den sonra serinin 3. ve son yazısı : Ada'nın gezilecek yerleri. 
Umarım benim de severek oluşturduğum Bozcaada rehberleri işine yarar. Severek okur, yol göstericilerin yanına eklersin:)
Çok sevgiler 
Sezgi:)

Bozcaada'da gezilip, görülecek yerlerden biri Bozcaada Kalesi. Ada'nın girişinde ,devasal kale Ada'nın simgelerinden biri. Cuzi bir ücrete kaleyi gezebiliyorusunuz. Tabii ki kalenin içinde hiç birşey yok, her yer çalı çırpı, sadece kalenin girişinde birkaç cümlelik bilgilendirme yazısı mevcut. Malesef her turizm yöresinde olduğu gibi görevlinin turizm ile yakından uzaktan alakası yok, hatta korkutucu. Kısaca bakarsan dağ, bakmazsan bağ olur misali. Ne acı!

Bozcaada Müzesi: Asla sıkışık değil, en rahat, en bol, en dinlenmiş zamanınızda  gezmeniz gereken, Ada'nın bence en görkemli yerlerinden biri. Resmen bir tarih! Özveri, çaba, koleksiyonculuk, arşivcilik, saygı, titizlik örneği. Bozcaada Kalesi'nde yaşadığım hezimetten sonra Bozcaada Müzesi tam bir cennet, resmen beyaz ile siyah, cennet ile cehennem. Hakan Gürüney'in sahip olduğu 6000'den fazla belge ve objeden oluşan Bozcaada Koleksiyonun sergilendiği binayı, Hakan Bey, kendisi sabırla, uzun uzun anlatarak gezdiriyor.Her oda için bilgi verip, sizi odayı incelemeniz için belgelerle başbaşa bırakıyor. Bozcaada hakkında inanılmaz belgeleri, objeleri öğreniyor, büyülenmiş olarak müze'den ayrılıyorsunuz.

Gün Batımı: Ada dediğimizde gün batımı, Polente Feneri ve rüzgar gülleri görülmesi gereken yerlerden. Gün batımı, polente fenerinin rüzgar güllerinin olduğu yerde batıyor. Harika bir görsel şölen. Fakat elektrik santrallerinin olduğu yerde herhangi bir tesis söz konusu değil. Kilimini, minderini, hırkanı, fotoğraf makineni ve şarabını alıp gideceksin. Bir de hafif müzik veya gitar enfes oluyor. Sıcak güzel bir ortam. Bu doğa güzelliğini yaşayın da gelin.
Polente Feneri ile ilgili bir sürü rivayet var. Bu konuda en sağlıklı bilgiyi ada halkından alabilirsiniz bence. Ama elektrik santrallinin sonunda kaldığı ve rüzgar güllerinde yaşanacak herhangi bir kazaya karşı halkı korumak adına girişi yasaklanmış diye duyum aldım.

Bu görsel şölenin yanında Türkiye'nin en çok rüzgar alan bölgelerinden biri alan Bozcaada için çok az değil mi rüzgar gülleri? Gün batımı ile bütünleşen rüzgar gülleri sizce neden 3 kanatlı? Aralarındaki açı 180 derece olmadan gereken enerji sağlanmıyor mu? Dersimize çalışıp, gidelim:)

Ada Sokakları: Bir akşam üstü, güneş yataya geçmişken fotoğraf makineni yanına alıp, ada sokaklarını gezmeye başla. Harika bir arşivin olacak, emin ol. Her sokak ayrı güzel, ayrı dekore edilmiş sanki..Kırmızılar,turuncular, leylaklar, yeşiller, ışıklar, masa örtüleri, doğa inanılmaz.

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Bozcaada Rehberi-1'inden sonra rehberin 2. ve en leziz bölümü ile karşınızdayım. Bu bölümde nerede, ne yenir? Ada'nın dillere destan pizzası olur mu?Türk kahvesi sadece su eşliğinde mi ikram edilir? gibi sorulara cevap bulucağız. Başlıyorum:)
UYARI: Ada'da herşey azar azar yenecek, yoksa diğer tatlara yer kalmıyor.Haliyle insanın aklı kalıyor.

Tayyre Pizza: Öncelikle Tayyare Pizza'dan başlamak istiyorum. Bu güne kadar yediğim en iyi pizza diyebilirim. Tek kelime ile bayıldık. İtalya'dan getirdikleri devasal fırınları ile ince hamurlu, bol malzemeleri, hafif aynı zamanda doyurucu pizza için buraya gelmelisiniz.Adından da anlaşılacağı üzere dekorasyonu uçak modelleri, birebir uçak parçaları,kokpitten mazaralar, uçak koltukları.. vs. Bozcaada'nın tek benzinliği - Opet'in hemen yanında. Biz araba ile gittik. Araba dışında ulaşımın nasıl olacağına dair ada halkına danışabilirsiniz.

Çınaraltı Kahve:  Kesinlikle fırından yeni çıkmış patlıcanlı böreği denenmeli. Ardından türk kahvesi içilmeli. Türk kahvesi, çikolatalı sigarası,ada kurabiyesi, az biraz sert likorü ile ikram ediliyor.Sakızlı muhallebisi de kendi yapımları olup, miss gibi sakız kokuyor. Böyle sunumları ve lezzetleri ile müşterilerini kendilerine hayran bırakıyorlar.

Ada Cafe: Yine meydanda Çınaraltı Kahvesi'nin çaprazında Ada Cafe şirin güzel bir mekan. Gelincik soslu muhallebisi ve soğuk gelincik şerbeti denenmeli. Ada Böreği de ara öğün olarak güzel bir alternatif.

Çiçek Fırın: Ada'da sabah erkenden uyanıp, yürüyüşe çıkın. Turun sonuna doğru sonra Ada'yı saran harika kurabiye ve poğaça kokularını takip edin. Bu takip sizi Ada'nın demirbaşı Çiçek Fırına götürücektir. Ne zaman giderseniz gidin, uzun bir sıra karşılaşacaksınız.Eğer sıra yoksa,kurabiye de yoktur demektir:)  Sabah gidip, ekmeğinizi poğaçanızı alırken, bademli ,sakızlı ve kavala kurabiyelerinden de ortaya karışık yapın bence. Çünkü öğleden sonra gidince malesef kurabiyeler kalmıyor.

Bakkal: Malesef 2 seferdir Bakkal'da bir üzüm likörü içip, yemeklerinden yiyemedim. Eskiden şarküteri olan, güneş gözlüğü vs ürünler satan Bakkal, bir süre sonra listelerine yemeği de ekleyince Ada sakinlerinin uğrak mekanı haline gelmiş. Biz saat 23.00 da gittik, mutfakları kapanmıştı. Siz gidin, bana da yorum bırakın :) Meraktayım.

Ada'm: Ada'm deniz mahsülleri açısında harika bir mekan. Özellikle enginarlı ahtapotu Ada'da yenebilecek 3 lezzetten bir tanesi. Fakat ben ara öğün gibi düşünmüştüm. Oysa ki baya doyurucu tek öğün olabilir.Ada da herşeyden azar azar yenmeli ki diğer tatlara da yer kalsın :)

Polente: Feribottan çıktıktan sonra karşınıza çıkacak mavi- beyaz dekoru ile kendine hayran bırakacak bir mekan. Alkol ve alkolsüz, sıcak-soğuk içecek servisi bulunan Polente, özellikle akşam üzeri tercih ettiğim bir mekan. Müzikleri deseniz, Ada ve esintili rüzgarlı havaya uygun olarak insanı hareketlendiriyor.Gece 2-2.30 civarı kapanıyor. Bilginize:)

Meyhaneleri: Ada'da harika dekore edilmiş meyhaneler sokağı var. Her meyhanenin kendine ait dekoru ile rengarek sokaklar sizi bekliyor. Genel olarak hepsinde leziz balık ve mezeler yiyebilirsiniz. Bu konuda çok ayrım yapamayacağım. Bizim her ziyaretinde gittiğimiz ve memnun kaldığımız : Simyon Meyhane. Gittiğinizde sıcak ot, karides güveç ve yeni keşfettiğimiz 3 çeşit peynirli Girit Ezmesini denemelisiniz. Hatta bana da getirir misiniz? :)

27 Temmuz 2014 Pazar

Son yıllarda en az bir kere uğradığım Bozcaada dokusuyla, leziz yemekleri, harika deniz ve kumu ile beni benden aldığı doğrudur. Bu yıl 2. kez gittiğim Bozcaada'da  bakalım nerede kalınır, nerede denize girilir, nasıl gidilirmiş ?

Ulaşım:. Çanakkale ve Ezine'den sürekli otobüs seferleri mevcut. Otobüsler az çok feribot saatlerine göre ayarlı. Çok beklemiyorsunuz Geyikli'de. Feribot 20 dakika gibi kısa bir sürede Bozcaada'da oluyor. Feribotta giderken üst kata çıkın ve tertemiz havayı ve rüzgarı içinize çekin:) Araba ile gidecekseniz, ki bu durum adada gezmenizi kolaylaştıracak, feribot saatlerine önceden bakın, biz bir kere çok erken gidip, çok bekledik:)

Konaklama: Öncelikle Bozcaada'da her otel butik, küçük pansiyon kıvamında. Büyük bir tesis söz konusu değil. Olmaması da güzel bence. Şehirden uzak, küçük,sevimli 4-5 odalı yerler ideal. Biz Nar Ada Evi'nde kaldık ve bayıldık. Burası eski bir terzinin dükkanı ve eviymiş.Tertemiz, bakımlı ve tarihi dokusunu bozmadan dekore ettikleri odaları ile bizden tam not aldı.

Nar Ada Evi'nin kahvaltısına gelince, inanın başka bir yere kahvaltı etmeye gitmek istemedik. Sunumu ve lezzeti ile herşey düşünülmüştü. Tapteze domatesi ,salatalığı, reçel çeşitleri ve en önemlisi hijyeni ile 1 numara. Belki konaklamadan, sadece kahvaltı edebilirsiniz. Bence bir sorun:)

Reçelleri: Bozcaada halkının kendilerinin yaptığı reçeller harika. Taptaze ürünlerle yaptıkları o kadar belli ki marketlerden aldığımız, reçellerin bol şekerli tadı ile alakası yok. Nar Ada Evi'nin olduğu sokakta, reçelci bir teyzemiz var. Teyzemiz saat 12-1e kadar bir masanın üzerine dizdiği reçelleri ile satış yapıyor. Güneş yakıcılığını artırınca evine gidiyor. Ne tatlı dimi? Reçelci teyzemizden Nane, Akasya çiçeği ve Nar reçeli aldık. Nar ve Akasya çiçeğine bayıldımmmm. İlk defa yedim ve hayran kaldım.  Çeşitli yerlerde reçeller satılıyor ama Reçelci Teyze the best :)

Plajlar: Bozcaada içinde birçok koy bulunduran, çivi gibi ama insanı kendine getiren berrak suyu olan bir ada. Hangi koyda girerseniz girin, tertemiz bir denize giriyorsunuz. 
En bilindik koyu Ayazma. Minibusler, Ayazma, Habbele ve Akvaryum koyuna gidiyor. Ayazma ve Habbele koyunda tesis var. Yani şezlong ve şemsiye. Ama öğlene kadar hiç bir yerde yer kalmıyor. Dikkat!.Vahit'in Yeri ve sahildeki Boruzan Resturant'ın 2. şubelerinde yemek yiyebilirsiniz.  Sulubahçe'de ise tesis yok. Kumu ve deniz harika. Belki bir akşam üstü kaçamağı yapılabilir. 
Akvaryum Koyu'na gidecekseniz, şnorkellerinizi ve gözlüklerinizi yanınıza almayı unutmayın. Gitmedim ama harika bir denizaltı şöleni sizi bekliyormuş.
Peki bozcaada merkezde denize girebilir miyiz derseniz, Kalenin hemen arkasında taşlık ama yine berrak ve güzel bir deniz sizi bekliyor. Bir otelinde şezlonglarından faydalanmıştık. Aklınızda bulunsun.

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Hayat bazen fazla Ton-Sür-Ton:) Çok aynı, çok birleşik, çok uyumlu.
Zaman geliyor bu kadar aynı tip bir yaşam oldukça sıkıcı olmaya başlıyor. Değişim arıyorsun.
Heyecan:) Renk, desen, koku, tat...
Rengarek bir elbiseyi sakinleştiren siyah gibi...
Limotayı tatlandıran çilek gibi,
Tüm hafta buluşmaların ardından, evde geçen bir gece gibi,
Çok sessizlikte ,sonuna kadar açtığın müzik gibi,
Sessiz bir Selimiye gecesinde kulağına gelen jazz tınıları gibi,

Bu elbise, bu ayakkabı ve Bozcaada'nın seçtiğim bu sokağı gibi herşey Ton-Sür-Ton olunca, hareket gerekti haliyle. Yanıma aldığım yazı çağrıştıran rengarek kolyeleri, korkmadan, özgürce ardı ardına sıraladım boynuma.


Yine de alışkanlıklardan elim aynı tonlara gitmiş bakar mısınız? Neyse bu farkındağa sahip olup iki renkli kolye katabilmişim ya içine. Bu da birşeydir:)
Keyifli Günler...



6 Temmuz 2014 Pazar



Merhaba
 Hem Ramazan dolayısıyla eşsiz bir tarif yayınlamak istedim hem de Ramazan dolaysıyla saat engeline takıldım, yayınlayıp yayınlamamak arasında gidip geldim.. Neyse yazıyı bir ilk olarak gece yayını yapıp,  21.00 de yayınlayarak problemi halletmiş olduk:)

Size bu tariften bu kadar ısrarla paylaşmamın sebebi, Ramazan Pidesi  ile yapılıyor olması. Ramazan denince akla gelen 3 şeyden biri pidedir. Biz küçükken annem bol soğanlı kıymalı iç hazırlayıp, 5 yumurta ve bir kangal sucuğu fırıncı abiye teslim eder, iftara yakın kıymalı ve sucuklu pidelerimizin çıkması için dakikaları sayardık.

Şimdi size vereceğim tarif hem çok pratik hem de çocukluğumdaki o enfes pidelerin modern hali. Tarif tabii ki hayran olduğum Refika Birgül'e ait. İzlediğim gibi mutfağa koşup denedim.  Bence bu lezzet kaçmaz:)

Malzemeler:
Pide, 2 Domates, 3 diş sarımsak, Zeytin, 1 Yumurta, Biber, Sucuk

Yapılışı:

  • Pidemizin üstündeki kare kare, susamlı kısımları çıkartıyoruz. Hafif kenarlarından kopartrsanız iyi olur. Böylelikle pide tabanı ve etrafında pide kenarları kalıyor.
  • Pidemizin kenarlarını hafif  yağlayarak fırında biraz ısıtıyoruz. Böylelikle birkaç gün önce alınmış olduğunuz pideyi fırından yeni çıkmış gibi olacaktır. 
  • Domatesleri rendeleyip, hafif zeytinyağ ve sarımsaklar ateşte biraz çeviriryoruz.
  • Pidemizin içine domatesli sosumuzu sürüyoruz.
  • Siz isterseniz kıymalı bol soğanlı iç hazırlayabilirsiniz. Biz burada sucuk ve bol yeşil biber kullandık. Pidemizin içine sucuklarımızı ve yeşil biberlerimizi yerleştirp, fırına veriyoruz.
  • Fırın camından  pidemizi kontrol edip, sucuklar pişmeye yakın 1 yumurtayı pidenin üzerine kırıp tekrar fırına veriyoruz.

Toplamda 15 dakika da pideniz yemeğe hazır :)
Afiyet olsun :)

Refika Birgül'ün  güzel sunumuyla izlemek için tık tık :)